Ramazân-ı Şerîf, Cenâb-ı Hakkʼın kuluna bir yakınlık ve dostluk daveti olan müstesnâ bir mânevî kazanç mevsimidir. Nasıl ki, bâzı meslek erbâbı sahalarında uzman olabilmek için, sporcular girecekleri müsâbakalarda gâlip gelebilmek maksadıyla, kamplara çekilip, ihtilâttan men kararı alıyorlarsa, bu Ramazân-ı Şerîf de bizler için Hakk’a yakınlık ve dostluğun müstesnâ vesîle ve fırsatları üzerinde yoğunlaşma mevsimidir.
RAMAZÂN-I ŞERÎF’E DUYARSIZ KALMAK
Ramazan, bütün hayır-hasenâtın kat kat sevapla mükâfatlandırıldığı ilâhî bir lutuf mevsimidir. İçinde bin aydan hayırlı bir Kadir gecesi bulunan Ramazân-ı Şerîf’i lâyıkıyla ihyâ edenler, sayısız nîmetlere nâil olurlar. Ona duyarsız kalanlar ise, dehşetli bir mahrûmiyete dûçâr olurlar.
Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“…Cebrâîl -aleyhisselâm- bana göründü ve; «Ramazân’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim…” (Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)
RAMAZÂN-I ŞERİF FIRSAT AYI
Nasıl ki taşa veya denize yağan nisan yağmurunun hiçbir faydası olmazsa Ramazân-ı Şerîf’in hakîkatine erebilmek için de o aya mahsus olan gufrân yağmurlarından güzelce istifâde etmek zarûrîdir. Ramazân-ı Şerîf’i bütün bir yıl boyunca kaybettiklerimizi telâfî ve yanlışlarımızın kefâretini ödeme fırsatı bilip büyük bir şevk ve gayretle onun rahmet ve mağfiret faslından istifâdeye çalışmalıyız.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından, Erkam Yayınları
Kısa, anlamlı ve etkili bir sayfa hazırlamışsınız; istifade ve dua ettim.