Kelime-i Şehadet, “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.” sözüdür.
Kelime-i Şehadet Allâh Teâlâ’ın birliğini ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Allah Teâla’nın kulu ve Rasûlü olduğunu ifâde etmektir. İslâm’ın ilk şartı ve en özlü bir ifadesidir. Kelime-i Şehadet getiren kişi Müslüman olmuş olur.
Kelime-i şehâdet, her seyden önce bu hakîkatin îlânıdır. Kelime-i şehâdette, Allah’tan gayrı bir ilâh bulunmadığına sâhitlikten sonra Hazret-i Muhammed Efendimiz’in Allâh’ın “kulu” ve “Rasûlü” olduğuna da sâhitlik etmekteyiz.
Kelime-i şehâdet son hak dinin şiârı kabul edilmekte, günde beş vakit okunan ezanda ikinci ve üçüncü cümleler olarak yer almakta, iman esaslarını sıralayan Âmentü metni bu cümlelerle son bularak altı esas âdeta tasdik edilmekte, yeni doğan çocuğun kulağına bu cümleler okunmakta, İslâm’a girmek isteyen kişilerden, önce bu cümleleri söylemeleri istenmekte, ölmek üzere olan müslümanlara kelime-i şehâdet getirmeleri telkin edilmektedir.
Kelime-i Şahadet Arapçası:
Kelime-i Şahadet Okunuşu:
“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.”
Kelime-i Şahadetin Manası:
“Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur ve ben yine şahadet ederim ki, Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- O’nun kulu ve elçisidir.”
Kelime-i Şahâdet Getirmenin Fazileti
Ebû Hüreyre (r.a) şöyle anlatır:
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in etrafında, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in de bulunduğu bir grup insanla oturuyorduk. Bir ara Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) aramızdan kalkıp gittiler. Uzunca bir süre dönmeyince, başına kötü bir hâl gelmesinden korktuk ve telaşla yerimizden kalktık. Bu endişeyi ilk duyan bendim. Allah Rasûlü’nü araya araya Ensâr’dan Neccâr Oğulları’na ait bir bahçeye geldim. Giriş kapısını arayarak bahçenin etrafını dolandım; fakat bir kapı bulamadım. Bahçenin dışındaki bir kuyudan içeriye su veren küçük bir ark gördüm ve oradan büzülerek Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in yanına girdim.
“–Ebû Hüreyre! Sen misin?” diye sordular.
“–Evet, yâ Rasûlullah!” dedim.
“–Ne haber?” buyurdular.
“–Aramızda otururken kalkıp gittiniz; geri dönmediğinizi görünce, Siz’e bir kötülük yapılmasından korkup telaşlandık. İlk endişe duyan da ben oldum. Kalkıp bu bahçeye geldim ve tilki gibi iki büklüm içeri girdim. Diğerleri de arkadan geliyorlar” dedim.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v):
“–Ebû Hüreyre!” diye seslendikten sonra ayakkabılarını çıkarıp verdiler ve:
“–Şu ayakkabılarımı alıp geri dön! Bu duvarın arkasında, gönülden inanarak «Lâ ilâhe illallah» diyen kime rastlarsan, onu Cennet’le müjdele!” buyurdular.
Kendisine ilk rastladığım Ömer (r.a) oldu. Bana:
“–Ebû Hüreyre! Bu elindeki ayakkabılar da nedir?” diye sordu. Ben de:
“–Bunlar Allah Rasûlü’nün ayakkabılarıdır. Bunları bana, sözlerimin doğruluğuna alâmet olsun diye verdiler ve gönülden inanarak «Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur» diyen kime rastlarsam onu Cennet’le müjdelememi emrettiler” dedim.
Bunun üzerine Ömer (r.a) eliyle göğsüme vurunca, arka üstü düşüverdim. Bana:
“–Dön geri, Ebû Hüreyre!” dedi.
Ben de hemen Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yanına döndüm; neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım. Meğer Ömer (r.a) beni takip etmiş. Baktım ki arkamdan geliyor.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bana dönerek:
“–Ne oldu sana, Ebû Hüreyre?” diye sordular. Ben de:
“–Yolda Ömer’e rastladım. Benimle gönderdiğiniz haberi kendisine söyleyince göğsüme öyle bir vurdu ki, arka üstü yere düştüm. Bana geri dönmemi söyledi” dedim.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ona dönerek:
“–Ömer! Niçin böyle yaptın?” diye sordu. O da:
“–Yâ Rasûlallah! Anam babam Siz’e feda olsun. Ebû Hüreyre’ye ayakkabılarınızı vererek, yolda rastladığı kimselerden bütün kalbiyle «Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur» diyenleri Cennet’le müjdelemesini emrettiniz mi?” diye sordu.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) de:
“–Evet” diye beni doğruladılar. Ömer (r.a):
“–Aman yapmayın yâ Rasûlullah! Halkın bu müjdeye güvenip tembelleşmesinden korkarım. Bırak ibadet etsinler!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“–Pekâlâ, bırak onları!” buyurdular. (Müslim, Îmân 52)
“Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullâh” Cennet’in anahtarıdır. Ancak bir anahtarın, kilidi kolayca açabilmesi için dişlere ihtiyâcı vardır. Cennet anahtarının dişleri de ibâdetler ve sâlih amellerdir. Aslında Efendimiz (s.a.v) bunu kastediyordu. Ömer (r.a) ise bazı anlayışsız insanların bu hadîs-i şerîfe güvenerek ibâdetlere ehemmiyet vermeyeceğinden korkuyordu. Son derece mülâyim ve yumuşak huylu olan Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz, onun teklîfini kabul ederek bu endişesini izâle ettiler.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ömer’den 111 Hayat Ölçüsü