Ebu Damdam’ı Hatırla

El AfüvvRabbimiz’in güzel isimlerinden biri “el-Afüvv”dür. Yani, O günahları çokça bağışlar, günahkârları affeder. Bu, insanoğlu için ne kadar rahatlatıcı bir bilgidir aslında. Eğer Allah’ın bağışlayıcı olduğunu bilmeseydik nasıl bir psikolojimiz olurdu, bir düşünün! Diyelim ki sabah namazına uyanamadın, bir günahla başladın güne. Moralin bozuk, kaza namazı kılacaksın; ama zaten affedilmeyeceksin, kılsan da boş! O moral bozukluğu ile kahvaltı yapıyorsun ve yüzünden düşen bin parça! Sürekli kırıyorsun yanındakileri, moralin bozuk ya! Öğle namazı yaklaşmış, abdest alıyorsun. Bari bunu kaçırmayayım diyorsun. Öğle namazını kılıyorsun, çok şükür! Biraz neşelendin, derken zor durumda kaldığın bir an yalan söyledin! Ya da verdiğin bir sözü unuttun. Pişman oldun; ama neye yarar, af diye bir şey yok! Yine moral bozukluğu! Bu hâldeyken zaten Cehennemlik oldum deyip ikindiyi kılmaktan vazgeçiyorsun. Akşama da yatsıya da takatin kalmıyor. “Günahkârın biriyim, artık yapabileceğim hiçbir şey kalmadı!” düşüncesiyle ümitsizce devam etmek zorundasın hayatına.

Böyle bir psikolojiyi hayâl edince affedici olduğu ve bunu bize bildirdiği için Allah’a ne kadar şükretsek az diyor insan. Evet, Rabbimiz kullarını bağışlayandır. Elhamdülillah!
“Afüvv” ismi, Rabbimiz’e bu kadar yakışıyorken biz kullarında nasıl durur sizce? Affedici olmak, bizim karakterimizi oluşturan bir özellik olursa çevremizle ilişkilerimiz nasıl düzenlenir acaba?
Allah Resulü bir gün ashabına şöyle dedi:
– Sizden biri, Ebu Damdam gibi olmaktan aciz midir?
– “Ebu Damdam kimdir?” diye sordu ashabı.
Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu:
– Ebu Damdam, sizden önceki kavimlerden birine mensuptu. Bu zat, sabaha çıktığında, “Allah’ım, bana dil uzatan ve gıybet ederek haysiyetimi zedeleyen kullarına hakkımı helal ediyorum!” derdi.
– Peki, bizler Ebu Damdam gibi olmaktan aciz miyiz?
Ümmetin en kıymetlisi, Hz. Ebubekir efendimizin kızı Aişe annemize bir adam, iffetsizlik iftirası atıyor. Aişe annemiz, bu iftira üzerine yataklara düşüyor. Bu iftirayı atan adam, Ebubekir efendimizin düzenli olarak yardımda bulunduğu, para ve yiyecek gönderdiği biridir. Bu olay üzerine Hz. Ebubekir artık o adama yardım etmeyeceğini söyler. Ancak hemen inen âyetle bu kararından vazgeçer, kızının iffetine laf söyleyen ve bu iftirayı yayan adamı affeder. Rabbimiz, “Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz?” diyordu âyet-i kerimede. Ebu Bekir efendimiz, Allah’ın affını istemez olur mu hiç?
Bizler de zaman zaman sorunlar yaşarız. Bazen çok inciniriz, çok ağır yaralar alırız. Bazen insan yorgunu oluruz. Ancak unutmamalıyız, karşımızdaki de “insan”dır. Hata yapabilir. Hatta en beklenmedik şeyleri yapabilir; ama eğer pişman olduysa, mahcupsa, ondan yüz çevirerek ona ne büyük bir zulümde bulunduğumuzun farkında bile olmayız. Biz de bu arada Allah’ın rahmetini kaçırmış olabiliriz tabii.
Kur’an-ı Kerim’de buyrulur: “Kötülüğün karşılığı, onun misli olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse artık onun ecri Allah’a aittir. (Şura sûresi, 40. âyet)”
Peygamberimiz de şöyle yol göstermiş bize: “İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, şayet zulmederlerse biz de zulmederiz, diyerek her hususta başkalarını taklit eden şahsiyetsiz kişiler olmayınız! Lakin kendinizi, insanlar iyilik yaparsa iyilik yapmaya, kötülük yaparlarsa zulmetmemeye alıştırınız!”
Evet, önemli ve zor olan, kötülüğe karşı iyilik yapmaktır. Böyle bir durumda, affettiğimiz kişinin gönlünü kazanacağımız muhakkaktır.
Affeden insanlar beden ve ruh sağlığı açısından da huzurlu olurlar. Bir şeyi aklına takıp kin ve öfkeyle durmadan düşünmek; mide ağrılarına, uykusuzluğa, aşırı üzüntüye sebep olur. Bütün bunlara ne gerek var? İnsanız! Bize yapılan hatayı biz de bir gün yapabiliriz. O hâlde, Allah’ın kullarını affedelim ki, o da en fazla muhtaç olduğumuz bir günde bizi affeylesin. Yani affede affede affa lâyık hâle gelelim inşallah!

Yazan: Kübra AKBEY

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*